Başını kaldır göğe.
Döndü mü? Döndü.
Düşecek gibisin. Kendini bıraksan düşersin, uçurumun eşiğindesin.
Düşmen gereken yer atmosferin dışında, boşlukta bir yer ama uçurumda gidilebilecek en dip köşeye düşersin.
İşte yerçekimi bu kadar allahsız. Yükselmen gereken o en güzel noktada seni tutup göğsüne bastırıyor.
Ama bunları düşünmeye hiç gerek yok. Bir sis bulutunun içindesin ve sırf bu yüzden çok özelsin. Ne önün belli, ne arkan, sağın-solun... Ay var biraz uzakta, ama sisten yakamoz yok. Biraz sağda askeriyenin iki ışığı arasında belli belirsiz bir gemi.. Bir de deniz fenerinin yanıp sönen yeşil ışığı, yanında yeşil ışığın çağrışımıyla kollarını açıp Gatsby bekleyen bir kız çocuğu.. Sisin ortasında konuşulsa da duyulmayacak, duyulsa bir daha hatırlanmayacak fikirleriniz.. O an etrafta başka hiçbir şey yokmuşçasına kör edici. En çok da bu yüzden özel.
Daha bin kere de öpsen kaldırım taşlarını, sırf bunu o anda düşündüğün için dizlerinin değdiği her yer'e minnet...
yirmi iki haziran'ı yirmi üç haziran'a bağlayan gece 00.24