4 Mart 2017 Cumartesi

getir elini.

aşk radikal bir eylem, aşık olduğunu kabullenmek zaman alan, cesaret gerektiren...
silahlar tehlikeli, revolver'lerin şarjörü cezbedici.. aşk da tehlikeli, ama sunduğu güzelliklerle cezbedici.
bir revolver kalbinizi parçalarına ayırabilir. aşk da size kalbiniz parçalanıyormuş gibi hissettiren algı kırıcı oyunlar oynayabilir.
bu yüzden aşk sizi yaraladığında bunu fiziksel bir eyleme dönüştürmek, ve ölümü, ve acıyı ölümsüz kılmak için komodinin alt çekmecesinde, iç çamaşırlarının arasında bir revolver'ı hazırda bekletmek dramatik kadınlar için mantıklı olabilir.

'bak güzelim 
bak yavrum
bak pencereme vuran güneş,
bu tetik
buna basacaksın
bu namlu
bunu ağzına sokacaksın'

17 Şubat 2017 Cuma

çiçegim, bazen öyle degildir

bazen her şey bizim elimizde sanıyoruz. şu fani halimizle, mücadele edebiliriz sanıyoruz. şifa olabiliriz, inanç olabiliriz, direnç olabiliriz, motive edebiliriz.
bir şeyler yapabiliyoruz ya işte,bir şeyleri kendimizce , aklımızca. hep de öyle olur sanıyoruz ya; ilahi kudreti hiçe saya saya. egoist, bencil insan tozunun hayal dünyası işte. ama hiç. bu hayal dünyasının insanı kırmaktan başka bir işe yaradığı yok. bir gereği de yok. çünkü biz ne kadar çabalarsak çabalayalım, çabalamaktan öteye geçemiyoruz ya, işte öyle.ne çok işte...

6 Şubat 2017 Pazartesi

ve de öyledir

ben neyim? kimim ben? içimde dolaşıp duran onlarca sesten hangisiyim? yerim neresi - ya da daha radikal sorayım, yerim var mı?
"benim hayatımın amacı ne ve onunla ne halt edeceğim" diye günlüğünü kazıyan slyvia'dan beni ayıran nokta ne?
çok güzel bir yerdeyim, gecenin bir yirmisindeyim.
                             ooof.!
                             yine ve yine,
                             bak yine tam da şu anda uyumamı engelleyen iç huzursuzluğumu                                      öteliyorum.
                             peki diyorum, iyi diyorum, içimden bana ne diyorum, kurduğum beylik                                cevap cümlelerinin hiçbirine ben bile inanmıyorum.

vapur zincire dolandı sıkıştı, ben kendime. zinciri kıracak güçte bir alet illaki var. beni kendimden kurtaracak artçı şokların tesiri çoktan geçti. eski bir medeniyetin unutulmuş tarihine benziyor damarlarımla ruhum arasındaki ilişki. bir ahitte adım geçmiş de, taşımı yontup serpmişler beni toprağa.. üstüme yeni şehirler dikilmiş.
                          muassır medeniyetler seviyesinde
                                           boğuluyorum.


ne var ki, direndiğim her şey üzerime yığılıyor. ayağımı bastığım su boyumu da aşsa yüzmeyi öğrenmek zorundayım. ve yine de bana  ne diyorum. kendimi inadımdan vuruyorum. çünkü biliyorum, balıklar yüzer geçer dalganın içinden, ben boğulurum. balık değilim ki ben. en çok da yapmak istediğim şeyler için kendi yolumu tıkarım. bak mesela, solungaç çıkaracak gücüm var, ben ise sudan çıktım havluya koşuyorum.

10 Ocak 2017 Salı

belki de öyledir

çok susamıştım ama gidip almadım. oldukça basit bir eylem değil mi?

"aman sakın almaya gitme, son saniyesine kadar yarış"

kendime meydan okumuyorum. kendimi cezalandırıyorum. belki de zihnimin bir oyunu bana bu. belki de, ben kendime bu denli acımasız davrandığım için üretmeye programlı kanallarım da çalışmayı durdurarak beni cezalandırıyor. belki hatırlamayı unutarak, belki hevesimi kırarak.
kendimi bu eziyet çarkının eline ben; ve dahası yaratıcılığımı ve hayallerimi dar ağacına yine ben itiyorum, kendi hür irademle. hiçbir basmakalıp psikiyatri sözcüğünün benim bu davranışımın altında yatan sebebi açıklamasını istemiyorum. ben kendime yine aynı acımasızlıkla ve çok basit bir kelimeyle açıklayabiliyorum çünkü bunu; kaçış. her şey bu kadar basit.
kendimi bir korkak gibi yaşatmayacağıma dair verdiğim sözü tutamayışımın utancı altında eziliyorum. asla 'ben bu değilim' demeyeceğime dair verdiğim sözü tutamayışımın utancı altında ise daha çok... çünkü oldukça uzun zamandır 'ben bu değilim' diyorum.
kendimi 2015 yılının eylül ayında asma yapraklı bir çardağın altında kaybettim ben. ruhumu bıraktım ki, gitsin benden. hep iteledim onu ömrüm boyunca, hep bana ağır gelen yaşlı bir ruh taşıdığımı heceledim durdum elim bağrımda. kaçtı o da benden. bir ben vardı gerçekten benden içeri, o da dayanamadı, teketti gitti. ama o eski ruh benim nezlimde gerçekten yüce ve sevgiliydi. ama yine de yapacağım elimden geleni.
zira reenkarnasyon kesinliği kanıtlanmamış, doğruysa da ölümden kaç vakit sonra gerçekleşeceği layu'kal bir olay.
şu an içinde bulunduğum durum benim denizimde bir dalga. dalgalar gelir, seni üzerinden atlatır. bazen yutar ama hep o çarşaf gibi denizin yüzeyine geri bırakır. ardında köpükleri kalır.