10 Ocak 2017 Salı

belki de öyledir

çok susamıştım ama gidip almadım. oldukça basit bir eylem değil mi?

"aman sakın almaya gitme, son saniyesine kadar yarış"

kendime meydan okumuyorum. kendimi cezalandırıyorum. belki de zihnimin bir oyunu bana bu. belki de, ben kendime bu denli acımasız davrandığım için üretmeye programlı kanallarım da çalışmayı durdurarak beni cezalandırıyor. belki hatırlamayı unutarak, belki hevesimi kırarak.
kendimi bu eziyet çarkının eline ben; ve dahası yaratıcılığımı ve hayallerimi dar ağacına yine ben itiyorum, kendi hür irademle. hiçbir basmakalıp psikiyatri sözcüğünün benim bu davranışımın altında yatan sebebi açıklamasını istemiyorum. ben kendime yine aynı acımasızlıkla ve çok basit bir kelimeyle açıklayabiliyorum çünkü bunu; kaçış. her şey bu kadar basit.
kendimi bir korkak gibi yaşatmayacağıma dair verdiğim sözü tutamayışımın utancı altında eziliyorum. asla 'ben bu değilim' demeyeceğime dair verdiğim sözü tutamayışımın utancı altında ise daha çok... çünkü oldukça uzun zamandır 'ben bu değilim' diyorum.
kendimi 2015 yılının eylül ayında asma yapraklı bir çardağın altında kaybettim ben. ruhumu bıraktım ki, gitsin benden. hep iteledim onu ömrüm boyunca, hep bana ağır gelen yaşlı bir ruh taşıdığımı heceledim durdum elim bağrımda. kaçtı o da benden. bir ben vardı gerçekten benden içeri, o da dayanamadı, teketti gitti. ama o eski ruh benim nezlimde gerçekten yüce ve sevgiliydi. ama yine de yapacağım elimden geleni.
zira reenkarnasyon kesinliği kanıtlanmamış, doğruysa da ölümden kaç vakit sonra gerçekleşeceği layu'kal bir olay.
şu an içinde bulunduğum durum benim denizimde bir dalga. dalgalar gelir, seni üzerinden atlatır. bazen yutar ama hep o çarşaf gibi denizin yüzeyine geri bırakır. ardında köpükleri kalır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder